19 Eylül 2013 Perşembe

zor günler.




Zor günler.

Her şeyi masal tadında anlatabilirim. Ayakkabımın tekini merdivenlerde unutabilirim, kurşun bir askerle müzik kutusundaki balerin olabiliriz seninle. Ama sabah uyandığında yanında olmayışımı açıklayamam o zaman, acımasızlık olur. Seni hiçbir şeye inandırmaya ihtiyacım yok, biliyorsun. Ama geleceği görmek için falcı olması gerekmez insanın bazen.

Gelecekte de böyle huysuz günlerimiz olacak. Uyanırım, iyi uyuyamamışımdır. Saat çalmamıştır ve çoktan geç kalmışımdır. Sabah sular kesiktir ve bir türlü saçlarım şekle girmiyordur. Gömleğime ruj bulaşır ve çorabım da kaçarsa benden neşeli olmamı bekleyemezsin.

Sabah uyanırsın, ütülü tek gömleğine kahve dökülür, yeni çoraplarınla ıslak banyo taşlarına basarsın, anahtarlarını bulamazsın, cüzdanını evde unutursun ve aksi gibi telefonunun şarjı bitmek üzeredir.

Saat sabahın yedisidir. Kimse senden neşeli olmanı beklemez.
Şehrin geri kalanı güzel rüyalar eşliğinde tatlı tatlı uyurken sen söylene söylene evden çıkmakla meşgulsündür.

Zor bir gün başlar.

‘Bu gün bir bitse’ diye düşündüğün gün yine bir ton aksilikle geçebilir.
Ama yine de eve döndüğünde, evin kendine has kokusunu duyduğunda, bir ‘oh!’ çekebilmelisin. Artık ne yetişmen gereken bir yer, ne yapılması gereken bir şey vardır. Bu ne demek hayatta?

Zamanın durması demek.


Özgürlük, tadını çıkarmak, huzurlu olmak, iyi hissetmek demek. Seninle saatler süren bir yemek de yiyebiliriz. Apar topar yemek söyleyip bütün gece film de izleyebiliriz. Balkonda çay içebilir, kitap okuyabiliriz. Eğer cumaysa kafayı bulup aptalca şeylere saatlerce gülebiliriz. Bütün gece sevişebiliriz.

Böylece ertesi gün kusursuz başlar. Bu sefer çalmayı unutan aptal saat çalar. Güzel uyuduğum için seni de tatlı tatlı uyandırırım. Pencereleri kocaman açar, temiz havayı içeri alırım. Vaktimiz olursa tekrar sevişir, beraber duş alırız. Sakin sakin kahvaltımızı yapar, aksilikler olmadan giyinir, tam vaktinde evden çıkarız.

O gün her şey kusursuz geçebilir. Arkadaşların ayakkabılarına iltifat edebilir, biri gidemeyeceği için maç biletlerini sana verebilir, borç verdiğin arkadaşın bin bir teşekkürle ödemeni yapabilir, bankada hiç sıra olmaz ve o gün mantı yapmış olabilirim!

Gördün mü, ertesi gün ne kadar güzel geçti. Sana diyeceğim o ki; yanında olana dek geçen süreyi uzun bir gün gibi düşün. Bitmeyeceğini düşünüyorsun ama bitecek. Bittiğinde sana bunları hatırlatma gafletinde bulunmam. Bu zamanlar geçtiğinde, neleri geride bıraktığımızı ikimiz de biliyor olacağız.

Çok daha sıkıntılı zamanlar olacak. Birlikteyken her şey yolunda gitmeyebilir. Hayatın kontrol edemediğimiz kısımları olmadık şeylere burnunu sokabilir. Ama sokakta dahi yatıyor olsam, ilk görmek istediğim insan sen olacaksın. Bundan eminim. Karnımın doyduğunu ancak senin de doyduğunu bildiğim zaman hissedebilirim. Yatakta dönüp durduğun geceler mışıl mışıl uyuyan biri olmayacak yanında. Saatin gecenin kaçı olduğu ya da sabah kaçta kalkacağım saçma birer ayrıntı olacak.
Kalkıp, sana sıkıca sarılıp, seni dinleyip, saçlarını okşarken seni uyutacak biri olacak. Senin ihtiyaç duyduğun hemen her şeyi karşılayabilmeyi umuyorum. Yerini tutamayacağım şeyler elbette olacaktır. Ama bu, günün sonunda benimle uyuyacağın gerçeğini değiştirmeyecek.

Kulağa masal gibi değil de müzik gibi geliyor böyle düşününce. Bitecek korkusundan ziyade, tadını çıkarmaya uygun yani.

Yine de cadılar elma dağıtabilir, kurtlar babaanne kılığında dolaşabilir, denizkızlarının peşinde kötü büyücüler olabilir… Ama yüz yıldır uyuyor da olsam, kurbağaya da dönüşmüş olsan uyandığımda aklıma düşen ilk şey sen olacaksın.

Badem’in.

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Eski

Çalıyor: Gün Usulca-E.G.
Ayarlar: mevcut şarkı tekrarlanıyor.
O şarkının o yeri: 1:45

Daha iyi bir kulaklık alıp şarkıma kaldığım yerden devam ediyorum. Her şeyin hakkını vermek lazım. Birden çok sıcak geliyor, camı kapattığımı fark ediyorum.İstemeye istemeye kalkıp açıyorum.
Akvaryumun temizlenmesi lazım.Akvaryum dediğim de üç geveze balık.Biri Orhan,biri Melih.Oktay öteki.

Kitaplığımdan sarkan ahşap,uçuşkan martıya takılıyor gözüm.Geçen gittiğimde İzmir'den almıştım.Dükkanın sahibi yemeğe gitmiş.Yaklaşık bir saat onun gelmesini beklemiştik.Bu arada devlet dairesi çayının saat üç civarındaki tadında çaylarımız geldi beklediğimiz yerde.Birkaç kez dükkana girip çıktım.'Sen ne yapıyorsun?' diyen olmadı. Oldukça değerli şeylerin olduğu dükkanı soysam kimsenin ses çıkaracağı yoktu.Ama tütsü kokuyordu dükkan zaten.Soyulmazdı ki. Çok güzel şeyler vardı çünkü.Öyle yerler kötü insanlar gelmezdi.

Dükkan sahibi de çok nazikti zaten.Ben söylemiştim.Böyler yerlerde güzel insanlar olurdu.

Özlediğim çok şey var.

Bir yerin müdavimi olmayı çok özledim.Güzel insanlarla karşılaşmayı,tanıdık yüzleri,Yadigar'ı, Suat abi ve garip çalışanlarını, şişman ama gotik Ece'yi, falları çıkan Kurban Abi'yi, artık orada olmayan Nimet Abla'yı,çam kokan bodrum katta ödev yapmayı..

Ama zaten Suat Abi ile Nimet Abla boşandılar.Yadigar kaçtı, Ece mezun olmuştur.Kurban Abi kim bilir nerededir.Bodrum kat depoya dönüştü.

O zamanlar benim badi parmağıma kuşlar konuyordu daha.Çalıkuşu'nu heyecanla okuyor,hemen her konsere gidiyor,sınavlara bir ders önce çalışıyordum.Okul geceleri vardı o zamanlar,ve her yıl sonunda baloya giderdik.Ve her mesaj için 2 kontör feda ediyorduk.Kenan Doğulu'nun 'Aklım Karıştı' klibi erotikti daha.Benimse yemyeşil ayakkabılarım vardı.İnatla her şeyin altına onu giyiyordum.Kotun altına,eteğin altına,okula..Kırmızının altına,morun altına..

Aslında hiçbir şey iyiye gitmiyor.İzlerini silemeyeceğim yaralar açılıyor aslında tam da o zamanlar. Yeşil ayakkabılarım rahat ama artık küçük geliyorlar.Muhabbet kuşlarım birer birer kaçıyorlar.O yaz boynumda kalıcı bir iz kaldı.Ne zaman unutsam bazı şeyleri, kanmaya başlasam bakışlarına insanların..Elim boynuma gider.

O zamanlar evimiz küçücük.Şimdikinden bir oda daha eksik ve babamın eşya merakından dolayı tıkış tıkış.Eşyalar nöbetleşe kullanılıyor,o derece.Ama güzel işte.Koridordaki garip renkli ama annemin ısrarla'gül kurusu' deyip durduğu halı,yatağımın açılınca kapatamadığım çekmecesi, kocaman kitaplığım ve yatağım güzel işte.Güzel.

Yine görüyor pencerem Ay'ı. Ama öyle değil işte.
Sürekli odamın şeklini değiştiriyorum.Bir buçuk sene oluyor neredeyse,bir türlü tam olarak yerleşemedim. Döndürüyorum olmuyor,taşıyorum olmuyor.

Burada kötü bir başlangıç yaptık sanırım.Çünkü üniversiteye başladığım ay aldığım parfümün kokusundan şimdilerde tiksiniyorum.Yeşile tahammülüm yok. Rüyalarım hiç kendi evimde geçmiyor.Kendimi buraya ait hissetmiyorum.Sevmiyorum ben burayı.

İçim sıkılıyor.










22 Ağustos 2013 Perşembe

rüya

Bazen benim de herkes gibi yalnızca rüya olduğuna üzüldüğüm rüyalarım olur.Devam etmesi umuduyla tekrar uyumaya çalıştığım,beynimin anılar kısmına dahil etmeye heveslendiğim sahneler..
Ama şu an tek yapabileceğim, rüya görmüyor olmak için dua etmek.O kadar güzelsin.




16 Ağustos 2013 Cuma

Signomi

Özlediğim bütün çocukluk kokularına mektup yolluyor bu şarkı.
Nefret etmiş bile olsak zamanında,alışılmışlık hep iyi hatırlatıyor kendini.


13 Temmuz 2013 Cumartesi

diiymi diiymi



En çok korktuğumuz şeyleri kabullenebilmek için mi onları hayallere dönüştürürüz? Sımsıkı sarılır , geceleri onlarla uyuruz?  Herkese onlardan yumuşak şekerlemeymişler gibi hevesle bahsederiz? Bilmiyorum.

Gerçekleşebilme ihtimalleri bile katlanılabilir olmaktan çok uzak olan şeylerin peşinde koşarız?

Neden?

Bir kadın ve bir erkek ne zaman gerçekten beraber sayılırlar?  Bizi mutlu edecek şeyleri biz mi seçeriz?

Kurt Cobain ölmeseydi bu kadar çok hayranı olur muydu? 
Yataktan nasıl güçlü kalkılır? 

Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi?

İşte böyle bir kafadayım.







2 Nisan 2013 Salı

kurabiyeler

Cıvık hamur kıvamındaydı her şey. Ne ellerinizi içinden çıkarıp un ekleyebilirsiniz, ne de kurabiyelerinizi tepsiye dizebilirsiniz.Birinin gelip un eklemesine ihtiyaç duyarsınız bazen.Bu sefer bunu beklemedim.

Hamuru boşverip ellerimi yıkadım.
Gidip pastaneden bir kutu kurabiye alıp afiyetle yedim.
Kurabiye yemenin tek yolunun kurabiye yapmak olmadığını anladığım zaman, düşünmenin de karar vermek için tek yol olmadığını anladım. Battığım yerden toparlanıp çiçeklerimi suladım. Kışa inat en güzel renklerini gösterdiler.
Morun en moru, pembenin en pembesiyle karıştım .Hayata alıştım..


31 Mart 2013 Pazar

geleceğe not:

Bahçende çocuk heykelleri ve müzik kutusu koleksiyonu istiyorsun.Sahip olman gerekmez, düşünmesi bile mutlu ediyor.Belki ihtiyacın olur diye..

Çocukluk










İtinayla gömdüğüm japon balıklarım,resimli pijamalarım ve uyuyakaldığım misafir evlerin koltukları için bu şarkı.
Kasıtlı yaptığım en büyük kötülüğün birinin kahvesine tükürmek olduğu düşünülürse iyi bir çocuk sayılırdım.Zile basıp kaçmışlığım bile yoktur.
Cebimde taşıdığım dünya haritası,belki birkaç gazoz kapağı- çamaşır makinesini bozarlardı hep-şimdiye kıyasla inanması güç mısır püskülü saçlarım,hala vazgeçemediğim her şeyi koklama ve tadına bakma huyum.Sanırım dışarıdan bakıldığında bundan fazlası değildim.Sakinliğim ve sevdiğim garip şeyler yüzünden kendime ilkokulda otistik teşhisi koymuş kimselere söyleyememiştim.Bu kızamık olduğumu anladığımda verdiğim tepkiydi.Lekelerin karnımda belirdiğini fark ettiğimde sıcak havada bile uzun kollu şeyler giymeye kalktım.Aynaya bakma alışkanlığım olmadığından yüzümdeki lekelerden bihaberdim tabi. Kolumdaki damarları bir süre küçükken bedenimde bıraktığım tükenmez kalem lekeleri zannettiğim zamanlardan çok sonraydı bunlar.Anatomiyle o zamandan beri ilgiliyim ama prospektüs inceleme zamanım ilkokulda başlar.İnanmadığım şeyleri duymazlıktan gelme huyumun tam ortaya çıktığı zamanlar.Hala düzeltebilmiş değilim.Doğruyu söylemediğini anladığım birinin anlattıklarını mümkün değil hatırlayamam.Hoş,birini hatırlamam için görüntü de söz konusu değildir.Annemi bile unutabileceğimi ancak kokusundan tanıyabileceğimi düşünürüm.
Haylazlıktan değil ama meraktan düzgün şeylerden pek hoşlanmam kendimi bildim bileli.İskambil destesinden kuleleri yıkmak,domino taşları, bir yeri toplayıp sonra hepsini devirmek haz veriyor.Sebebiyle , ne sağlam oyuncağım ne de derli toplu bir odam olurdu.Bu huyumu hala değiştirebilmiş değilim.Şu an yataktan kapıya kadar gidebilmem için büyük engeller atlamam gerekiyor.Ama yerdeki eşyaların rahatsızlık duyduğunu sanmıyorum.Zaten dolaplardan hiç hoşlanmam.Raf güzeldir.Saklayacak ne var ki?

Bazen yine yaparım.Sabahları uyanınca yataktan en uzak mesafeye atlayarak kalkmak çok hoşuma giderdi.Yatağımın yanı başında uyuyan bir timsah olduğunu düşünür üstünden atlamaya çalışırdım.Her seferinde başarır(!) ve gülerek lavaboya koşardım. Sadece timsahlarla işim olmazdı tabi.Uyku tutmayan geceler odamdaki koltuğumun hemen arkasında keman çalan bir tilkinin olduğunu hayal eder titremeye başlayana kadar kendimi korkuturdum.Kahkahalarla gülmek ve deli gibi bağırmak arasındaki bu duyguyu keşfetmemden hemen sonra korku duygusuyla aramdaki bağ duygusal bir boyut kazanmaya başladı.aynı şey çirkin şeyler için de geçerlidir.Çok çirkin şeylere bayılırım.Çok çirkin olduğu için satın aldığım,olmayacak yerlere sakladığım, arada çıkarıp bakmaktan büyük keyif aldığım şeyler vardı.Hala çekici gelirler...

İşte,kurtlarla tanışmam da bu zamana rastlar.ilk izlediğim korkunç şey The X Files'ın kurtadam bölümüydü.Sanırım  6 yaşındaydım.'vay canına,timsahtan ve tilkiden çok daha iyi' dediğimi hatırlıyorum.sonrasında kurt özellikleri gösterdiğimi fark ettim. Vücut ısım normalden fazladır,hızlı ve güçlüyümdür,önsezilerim pek çok duyumdan daha kuvvetlidir.Ve ah dolunay..
bu bende inanç haline geldi.Bilmek çok farklıdır.Kaynaklar ister,veri ister,zamanlaması mükemmeldir.ama inanç göstergelerle yetinir,sadece hissetmen yeterlidir.Ve inkar edilemez,önüne geçilemezdir.Kurt olmaya dair inancımın kaynağını sağlayan Scully ve Mulder a sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.




İlkokulu arkadaşlarıma vampir hikayeleri anlatarak, uzaylılarla iletişim yollarından bahsederek,en sonunda 'manyak' imajımı kalıcı hale getirerek tamamladım.Lisedeki halimden çok farklı değildi.Ama alacakaranlık serisinden daha ilgi çekici hikayelerim olduğuna bahse girerim.Bir kere benim kontrol altında tuttuğumuz vampir kuzenlerim vardı.Cezalandırılan bir tanesinin dişlerini sökmüştük ve ben dişlerini sınıfa getirmiştim.Daha ne olsun? Tabi onun sadece bir deniz kabuğu parçası olduğunu kimse fark etmedi. Lisedeki farkım vampir ve kurtadamların dışında karanlık bir dünya daha dönmesiyle alakalıydı.İnancım değişmiş (tahmin edilebileceği gibi asla iyi  yönde değil), daha gizemli yasak yayınlara dalmıştım.Oraları skip yapıyorum,gerek yok.Hiç.

Yine çocukluğumdan kalma direk söylememe ama kastetme huyum da nefret edilesidir.İnce düşünürüm,karşımdakinden de beklerim.Mesela çarşıda gezerken kahve fincanlarının ne kadar hoş olduğunu söylediğimde aslında tam yanındaki oyuncaklardan bahsettiğimi anlayan babam bence güzel bir başarı örneğidir.Uğraşınca yapılabiliyor demek ki.

ama sevdiğim -kimsenin pek haz etmediği- huyum 'neden olmasın?'dı o zamanlar. Özgür bir çocuktum ve öyle de kaldım.Dolaptaki yumurtaları ojeyle boyamama, fayanslara adımı yazmama,kıyafetlerimi kesip kostümler yapmama, sokak hayvanlarımı eve toplamama,fotoğraf makinesindeki pozları-o zaman poz vardı- harcamama,ölen hayvanlarıma otopsi yapmama kimse tek kelime etmedi.Sanırım tek sorunum düğmeli hırka giyememek-hepsini yutuyordum-ve ellerimi yıkarken kolumu ıslatmadan yapamamaktı. Şimdi çocuklar bana bu taleple geliyor.Ama ben çocuk nasıl mutlu edilir bilmem.Çocukken nasıl mutlu olunur onu bilirim.Bir şarkı nasıl tüyleri diken diken eder,parmak izlerine bakıp nasıl hayran olunur,bir şeyin iyi veya kötü olduğu nasıl kokusundan veya yapısından anlaşılır, hangi kitabın neresi güzeldir,şekerli yoğurt neyi anımsatır,böbrek üstü bezleri neden böyle çalışır,bir şeyin tadı nasıl çıkarılır...Bunları öğrendim.bunları öğretebilirim.Fazlası değil.





29 Mart 2013 Cuma

Ah be Zeki..

Her bir hücreni tek tek seviyorum.
Çocuk inadını,şapşal gülüşünü,güzel bakışını,koccaman esneyişini..

Adım attığım yerlerde senin ayak izini bırakıyorum artık.Dokunduğum yerde senin parmak izin kalıyor,kasığımdaki doğum lekesinde bile adın yazıyor..Senin ritminde nefes alıyor senin kalbinle yaşıyorum.Bütün güzel şiirler kokundan bahsediyor.Seni söylüyor tüm şarkılarım..




puf.

Deli oluyorum .
Ben eve geldiğimde, evde sevmediğim insanları görünce deli oluyorum.
Lise öğrencisi kuzenim gazelle modern şiiri ayıramayınca,biçimle şeklin aynı şey olduğunu anlamayınca, Nefi'ye aşık deyince,
Haftanın en yorgun gününde evde misafir olunca,
Program kitabı iki haftadır elime geçmeyince,
Hafta sonları da okula gidince,
Aynı şey defalarca söylenince,
İnsanlar yüksek sesle konuşunca,
Tam hazırlanmış çıkacakken çoraplarım ıslanınca,
Moonspell tubidy de olmayınca,
sürekli bir şeyleri kaybedince,
önemli şeyleri unutunca..
sen yanımda olmayınca.

ve bunların hormonlarımla hiç ilgisi yok.
Kötü bir gün geçirdim hepsi bu.
Evet sinirliyim.

neyse.


14 Mart 2013 Perşembe

kıskanmak

Biraz içliyim bu gün.
Kendi bardağımdaki ruj izi bile darmadağın ediyor,radyoda Sezen çalsa kim bilir ne halde olurum..

Günün adını kıskanmak koydum.Kapağımda yazmayan ama yazarın notu gibi duran kelimem.

Birini sevince..Yok öyle değil. Biri sizin sevme sebebiniz olunca, anne bakışının sızısı gibi ta içinde hissedince sevgisini,Tanrı 'o senin erkeğin, sen de onun kadınısın' deyince..

Kıskanıyorum.Aksi halde derin dondurucudan çıkmış yaz meyveleri kadar samimi olabiliyorum ancak.Buna da aşk denmez zaten.

Biliyorum;
ayaklarının çamuru,dizlerinin yarasıyla da gelse, kim bilir nereden..Seni vatan bilecek. Avuç içinin coğrafyasında hüküm süreceksin. Adı sende sadece nefret uyandıran kadın isimlerinin toprağının altında olması,topraklarını lanetlemeyecek. Aksine, aynı toprakta yeşeren tüm güzelliğin sahibi olduğunu bildiğinde toprağa şükredeceksin. Üstündekilerle,altındakilerle..Bereketini kaçırmayacaksın cömert vadilerinin.O zaman altın tozuyla esecek rüzgar uçurumdan uzağa, kasırga bile ıslık çalacak kulağına.Biliyorum.

Ama, kadınım ben. Azıcık fazla kaynasa süt, dibi tutar hemen.Fazla suyu sevmez menekşe ve ılık ütü ister yünlüler.bunları da bilirim. Ama sütü iyice kaynatır, menekşenin susuz kalmasından korkarım.Ütü dediğin de sıcak olur!

Velhasıl kelam beyim,
Ateşimi söndürecek toprağındaki kuyudur,
Lakin yangınımın közü de o kuyunun suyudur.








9 Mart 2013 Cumartesi

kafes.

4/9/2012 04:46:47 nabeel : kafesinden çıkma bi' daha emi : )

Ben oradayım,sen neredesin?..


bu gün

Çok garip bir gün geçirdim günlük.Kötü demeye dilim varmıyor ama masal gibi de denemez.

Hiçbir şeyi ucundan kıyısından yapamadığım gibi ya çok kötü ya çok güzel anlar geçiriyorum gün içinde de.Azıcık üzüleyim ya da biraz mutlu olayım diyemiyorum.
Güneşli olmamasına rağmen güzel bir cumartesiye uyandığımı düşünüyordum.Biriciğim normale nazaran erken uyanmış,güzel de bir kahvaltı yapmıştım.Kötü geçemezdi..Aheste aheste dükkanları gezeyim,belki bir yerde bir şeyler içeyim , kendime bir gün ayırayım diyordum ki..

Hattımı taşımayı beceremedikleri için kötü makyajlı ve pofuduk iki kızla tartıştım.Kaldı ki oraya gitmek için en kötü yerdeydim ve yaklaşık yarım saat yürüme mesafesine mal olmuştu.Geri dönmek de istemediğimden kötü başlayan cumartesi maceramı bir şekilde güzelleştirmem gerekiyordu. Yavaş yavaş tekrar içeri girip önce bakarak ama görmeyerek,sonra alışkanlık duygusuyla reyonları dolaştım.Babaanne kıyafetleri, şekerlemeler,cici kız kitapları..
O sırada pembe ve beyaz renkte kurabiyeleri görünce 'Dur!' dedim. 'Dur Nünü,bu bi işaret!'. Hemen kurabiyeleri kaptığım gibi yanına bir paket de süt aldım . Yetmedi, güzel meyveler aldım yanına da.Evet,işte şimdi kulağıma güzel müzikler geliyordu.Önceki hayatımda gurme falan olmalıydım.Bir yemeğin içinde hangi baharat var, neye ne yakışır, hangi tat nasıl kokar, ne zaman ne yenir, neye ne iyi gelir..hepsini bilirim.Çünkülüm araştırmalarımın sonucu olarak dilimde normalin yaklaşık 2-3 katı lezzet pıtırcığı var!

Bir de sevmediğim huyum var ki durduramıyorum.Pek 'burada bu yapılmaz' kılıfına giremedim hiç.İçimde koca bir 'şimdi ya da asla' canavarı var.Nerede nasıl davranacağımı elbet bilirim , absürd durmaz yaptıklarım.Ama canım o kurabiyeleri yemek istiyorsa eve kadar bekleyemem.Kaldırıma bağdaş kurabilir,ayakkabı sıktıysa yalın ayak dolaşabilir,o kurabiyeleri her yerde yiyebilirim.Yedim de.


Birden şeker seviyemin yükselmesiyle beraber daha iyi hissetmeye başladım.Tam ben şapşal şapşal gülümserken yanımdan bel boyunda,kıvırcık sarı saçlı,kollarıyla sımsıkı sardığı kuzusuyla bir kız çocuğu geçti.Belki de o kadar kötü bir gün değildi ha?

Alışveriş merkezinden çıkıp mezarlıkta biraz kafa dinleyeyim dediysem de biricik sevgilim arayıp aklımdan şüphe etmemi sağlayarak bu fikirden vazgeçirdi.Ben de yavaştan eve yürüyeyim dedim.Veee ta daa!
Kayboldum.Aslında kayboldum sayılmaz, sadece ana yola çıkmak için uğraşırken sürekli daireler çizdiğimi anlamam yarım saatimi aldı.

Aslında iyi de oldu.Lisedeyken evimizin aşağısında tren istasyonu vardı.Rayların çevresi ağaçlarla kaplı, sakin bir bölgeydi.Okuldan çıkar,eve uğrar,yanıma yiyecek bir şeyler alır, koşa koşa oraya giderdim.Çok dinlendirici, çokça düşündürücü, bazen hüzünlü ama çoğunlukla huzurlu olurdu bu yürüyüşler. Oraya çok benzeyen bir yere gelmiştim ana yola çıkmak isterken.Sanki aynı raylar,aynı ağaçlar,aynı sessizlik,yeni biçilmiş çim kokusu..Tanıdık toprakların kokusu iç burkucu olsa da bazen, güvende hissettiriyor insanı.

Uzun uzun hayatımı düşündüm.Küçük hesaplarla büyük stresler yaşadığım günlerin yanı sıra tıkırındaydı geri kalan her şey.Ben başkası olsam, kıskanırdım.Şeker bir annem, çoğu zaman eğlenceli bir babam, dünya tatlısı bir sevgilim,sempatik bir hamsterım ve şair ruhlu 3 balığım vardı.Hayat bana güzeldi sanki.Ve bu gün..Cumartesiydi.

Kendime not düştüm:Armudun tadı ona nasıl gelir bilmiyorum ama, beraber armut yemekten daha lezzetli olacağını sanmam.O yüzden , boşver kuzum.

Gün boyu kulağımda şarkılarla gezmeme rağmen hemen hiç birini parça listeme bakmadan söyleyemem.Biri hariç:



8 Mart 2013 Cuma

o şarkı o adam..




Bazı şeyler olur.. Gözlerin açık yapamazsın.Kartpostallarda daha güzel görünen nehir kıyılarına benzemez,bir yere götüremezsin. Hem götüremez hem her zaman yanında taşırsın.Ceplerini bunlarla dolduramazsın ama bavulundan çıkarlar... Kıyafetlere bulaşmaz da tenine sinerler.
Hem kaçmak hem bir olmak istersin.Fazla güzel gelir, korkutur insanı zaman zaman.Soluğuna karışmadan,için ağrıyana kadar hissetmeden durdurmazsın.Bir zaman sonra kaçınca ipin ucu,sahipsiz bütün şarkıların içinde bulursun kendini.İçinde isim geçmeyen bütün melodilerin kulağına gelene kadar sana koşturduklarını varsayarsın.

Sonra gözlerin açık sarılamadığın,öpemediğin bir adamdan bahseder şarkılarından biri.Ağzından kaçırmışçasına huysuzlanır başta.Afallar ama konduramazsın.Geldiğin yola benzemeyen bir yol, buralardan olmayan bir şarkıyla kalırsın zamanın bir yerinde.Uçsuz bucaksız masal ülkeleri gibi içinde yürürler hep beraber.Artık istesen de gözlerini açamazsın.
Zaman gelir,zaman geçer.Sen o şarkının o yerinde, gözlerin kapalı.. O adamla kalırsın. Belki nakarat,belki güzel girişinde.
Kim bilir?..


4 Mart 2013 Pazartesi

Birlikte şarkıları II:

babam.



Merhaba baba..
Bu gün gözlerinin özür dilemesi yetmiyor.Sabah sarılışın,şen kahkahan,güzel kokun yetmiyor.Ben kendime yetmiyorum bu gün. İstediğin çocuk olamadım.Anlattığın masallara inanamadım bu gün.

Saçlarımı kestiğinde o kadar kızmamıştım sana.Ya da en güzel oyuncaklarımı mahallenin çocuklarına dağıttığında.Beni bırakıp gittiğinde de kızmadım.Hep güzeldin..  
Ama babam..Geri getiremediğim çocukluğumu kabuslarımdan çıkaramıyorum.Cam önünde beklediğim pazar günlerini,ağlayarak uyuyakaldığım geceleri.O yıllardan kalma bakışını..Atamıyorum içimden.Dizin eskisi kadar sıcak değil biliyor musun? 
Ayrıca şalgam suyundan hep nefret ettim.Sana söyleyemediğimden yıllardır içişim.Sen bir şeye güzel dediysen güzel olmalıydı.Ben senin istediğin kalıptaki çocuk olmalıydım.Bu bende nasıl yaralar açtı, fark ettin mi? 
Bir dediğini iki etmedim bu güne kadar.Sebepsiz'hayır' ların, sana doğru gelen ne varsa ..Sen doğruydun çünkü.En doğru insan, en doğru adam. Kendimi buna o kadar inandırdım ki..

Baba,beni hayal kırıklığına uğrattın. Prensim çamura düştü.İnanamadım,kaldıramadım.Her gece kabuslarımda koşmak istiyor koşamıyor,arıyor bulamıyor,karanlıklar içinde kalıyorum.Sebebi..Sensin.
Psikologlara,ilaçlara doydum son yıllarda.Bana hep kızdın.Ama diyemedim ki..
İlkokuldaydım.'Beni sevmiyorlar' dedim sana.'sınıfta beni istemiyorlar'. Sınıfa sonradan gelen çocuk olarak asosyalliğim de üstümdeyken bu haldeydim.En arkada oturan,sessiz sır küpü çocuk.Her gün ağlayarak geliyordum ve bir akşam sana açtım durumu. Beni bilgisayarın başındayken dinledin.Arkanı dönme zahmetinde bile bulunmadığın gibi'büyüttüğümü' söyledin.10 yaşındaydım.
'Nereye gidiyorsun bu gün cumartesi' dedim.Evde olmalısın,beraber olmalıyız.' Yüzüme baktın ve ciddiyetle cevapladın.'Cehennemin dibine!'.Şaka olarak algılamış ve 'beni de götürsene' demiştim neşeyle. 'tek kişilik biletim var.Çocuklar gelemez dedin'11 yaşındaydım.
Odamdaki her şeyi yere devirip içinde ağlıyordum bir cumartesi.Odamın kapısını aralayıp şöyle dedin baba: ' odanı topla.' 12 yaşındaydım.Bir yandan annem dizlerimde ağlıyordu.Rolleri değişmiştik. Bilmediğim isimler geçiyordu cümlelerde artık.Çirkin kelimler.Çok çirkin.
14 yaşındaydım ve 15.Sen evdeki varlığımı yeni yeni anlıyordun.Telafi çanları çalıyordu hehey! Birilerinin gönlü alınmalıydı çarçabuk.Hediyeler alınmalıydı,çok gülünmeli ve sevimli olunmalıydı.Sevgiye boğmalıydı evin tek çocuğunu.Birden her şey güzelmiş gibi yapılmalıydı.Bol bol harçlık verilmeli,yollarda kol kola yürünmeliydi.
kaç yıl oldu? 6 mı? 7 mi? 
geçmiyor .
Başkalarının evlerinde uyuduğum uykular geçmiyor.Bilmediğim şehirlerde beni geride bırakıp yürüyüşün geçmiyor.O müzik kutusu geçmiyor.rutubet kokusu geçmiyor.Gitmiyor burnumdan.
Hala senin kafanla yaşıyorum kahretsin.Senin istediğin kitapları okuyor,senin istediğin filmleri izliyorum baba! Senin cümlelerin yer etmiş beynimde,onlarla konuşuyorum! Beni alıkoyduğun şeylere tiksintiyle bakıyorum.Başka bedende sen gibiyim..Yoruldum baba.Çok yoruldum.

Dün dediklerin geliyor aklıma. 'Odanda durduğun her saat kayıp kızım.Burada,beraber oturmalıyız.Vaktini yalnız geçirme.Zaten ayrılacağız..' Acı bir gülüşle cevapladım.Ama sanırım anlamadın.
Söylemek istedim ama söyleyemedim.'Gittiğin cumartesi ve pazarlara say baba.Ve gecelere.Sen yoktun ama ben evdeydim.'
Kızmıyorum.
Sadece.
Geçmiyor.


rüzgar


06.02.2013, 21:59 
Ellerime sindirmeyi sevdiğim muskat kokusu gibi iç yakıcıyım şu ara. Ya da içim sıcacık.Türkçesi bu olabilir evet.Kelimelerle aram limoni şu aralar.Kim kime küs bilememekteyim ama..Suskunuz.
Ne zaman mutluluk geçse fikrimden ,ılık yaz gecesine dönüşüyor tüm şarkılar.Aydınlatılmış olmaktan uzak ama karanlığın da kuyusunda olmayan bir sokağın en güzel yeri oluyor birden tüm masallar.
Tarih kitabımdaki okumadan altını çizdiğim satırların içimi rahat tutması gibi olmuyor bazen yaşamak. Durup düşünmek gerekiyor. Senin için önemli olanı bilmen gerekiyor.Ezbere bilinen meydanlara benzemiyor kıymetli insanlar.Birini anlamak..
Neyi..Neden..
Hoşuma da gitmiyor değil . 

Güzelsin.


mazeretim var asabiyim ben.

Çok sıkkınım .
İçim daralıyor,aksiyim,sinirliyim,geçimsizim. Kaçıp gidesim var.Yanına gelesim var..Yanında uyuyasım,koynunda ağlayasım var.
Neden böyle oldu bilmiyorum bu sefer.Mecburiyetler mi boğdu,yanlış zamanda yanlış yerde olma hissi mi bunalttı ..Çözemiyorum.
Midemde üç gündür iğrenç bir bulantı.Yemekte taş yemişim gibi bir ağırlık.İyi değilim.
Seni çok özledim.

uçurtmalar



Bu zamana kadar benimle ilgilenen sadece bir erkeğin olmasına izin vermedim hiç.Sevgilim olsa da olmasa da erkeklerin çevremde dolaşmalarına izin verdim.Ha,sadakatsizliğim olmadı ama uzak tutacak bir şey de yapmadım.Bu kadınsal bir şey gibi gelirdi hep.Kendini garantide hissetmek.Biri olmasa biri olur duygusunun rahatlığı falan sanıyordum.Ya da ilginin hoşluğu..
Yanıldığımı anladım.
Bunu nasıl anlatsam?..
Birini gerçekten sevince-ki sanırım bu başıma ilk defa geliyor-,başka bir erkeğe tahammülü olmuyormuş insanın.Onu huzursun edecek en ufak adım ödünü koparıyormuş.Yalansız,gizli-saklı olmadan,açık..apaçık. çıplak hissetmeden ama..Biriyle olmak.Çok garip.
Hep bir şeyler sakladığımı hissedermiş insanlar benimleyken.Gözlerimin kapalı kutular gibi baktığını,her arkamı döndüğümde başka bir dünyayla meşgul olduğumu düşündürürmüşüm.Belki de haklıydılar.
Ne sevgimin tamamını birine açabildim bu zamana kadar,ne sevgisini kabullenebildim.Sevilmeye inanmadım.İnanmamayı seçtim.Canımı yakar diye çok korktum.ama böyle de yandı.
Kimsenin kokusuyla uyanmadım rüyadan,kadife gibi bakmadım birine.
Kabuslardan uyandım,bakışlarımı kaçırdım hep.

Sen nasıl seviyorsun beni,bu kadar basit mi? demiştin ben gitmeye kalktığımda.
Çok düşündüm.Ağır geldi sorusu bile.

Tek sorun,birini mutlu edemeyeceğime inandırılmış olmamdı.

puf.

15.12.2012, 23:25 


Gerçek hayatta 'Asla!' dediğimiz şeyleri sinemada 'keşke'lerle izleriz.Burun kıvırdığımız her şey bir bir iç çektirir.Ya biz hayatı fazla ciddiye aldık,ya da sinema kör bir terziydi hep.

Ben,oyumu ilk tercihten yana kullanıyorum.Fazla ciddiye alıyoruz.Her şeyi.
Ve o kadar güzel ki kremlerin kokusu..Buraya nereden geldiğimi de anlatacağım elbet.
Hayatım o kadar monoton,o kadar sıkıcı ki şu aralar..O kadar sıkıcı ki..Üstüme üstüme geliyor duvarlar.
Gerginim,suskunum,huysuzum..Hırçınım hatta. Koynunda ağlayasım var.

Az önce ellerimin ne kadar kuruduğunu farkettim.O kadar ki parmaklarım birbirine değdikçe çıtırdamaya başlamıştı.Ellerimi tamamen açtığımda acı hissediyordum.Sonra hafif bir nemlendiriciyle dindirdim acımı.Sonra ellerimi burnuma götürdüm ve..Koku!
Ne kadar huzur verici bir olay bu koku.Bazen çok hüzünlenince veya birini çok özleyince burnuma kokular geliyor.Burnum sızlamaya başlıyor sonra.Kalbimin tam üstünde bir dünya daha kuruluyor sanki.Ensemde birileri kelimeleri ufalıyor.O an duyduğum her şey paramparça oluyor çünkü.

Bu kadar yoğun hissetmek çok ağır geliyor bazen.Bir şeyler düşünürken bile kalbimin sıkışması,tansiyonumun düşmesi,zaman kayması..
Nefes almayı unutuyorum ciddi ciddi.Ve bir de şarkı var bu gün.
Sabah kalkıp gece kar yağdığını görmek gibi bu şarkı.Hatta birden çok şarkı.İki gündür kulağımdan eksiltmediğim şarkılar.
Erimiş çikolata gibi ya da koparmadan çiçek koklar gibi.Kocaman sarılmak gibi,anne saçları gibi.
O gibi.

Köprüden önce son çıkış:

I.Köprü:

II.Köprü.

günaydın

Günaydın turuncu.


umut

...beklemek , gövde gösterisi zamanın..
c.süreya

Geçen gün ders arasında okuduğum bir şiirde rastladım bu satıra. Neden bilmem, afalladım. Ne bekliyordum, neden bekliyordum?
Beni ne mutlu ediyordu ve armudun tadı bana nasıl geliyordu?

Umut,parlak bir şey.İçine güneş kaçmış pamuk şeker gibi hayal ediyorum ben.Ya da kulakardı edilmiş bir kuş soluğu.
Avuç içlerimin ortasında, çatlamış haritamın ta içinde.Uçurumun üstünden geçen bir köprünün tam ortasında olma hissinin çok susuz kalıp su içilen ilk andaki hazla karıştığı yerde.
Umut.

Varsa.


özledim

Akşamsefları menekşelere inat , eflatun şarkılar söylüyorlar hala. Bir çocuğun
buklelerinden sokağa süzülüyor gece yarısı parmak ucunda.
Kaldırım taşları camdan sızan gaz lambasının rutubet kokulu ışığına bürünüyorlar usul usul.
Bir cüce Ay'ın dizlerinde uykuya yatıyor, sabah kadar
umarsız. Ben, 
kahve kokusu gibi iç yakıcı, suç kadar ağır, mezarlık
çiçeğiymişçesine hazin
seni özlüyorum.

kaybetmek

İnsanın kaybetmekten korktuğu şeyler olmalı hayatta.Bunu uzun zaman hissedememiş olmanın verdiği soğukluk hissiyle yaşıyordum.
Öyle ki 'buzlar kraliçesi' derlerdi arkadaşlarım.
Üzülmekten kaçmamalı.
Kalbin kırılması korkutmamalı.
Neden? Hemen çıkarıyorum ağzımdaki baklayı;

Bir terazi duruyor kalbin tam ortasında. Ondandır boynumda taşıyışım Themis'in vazgeçilmezini.
Bir tarafta ne eksik kalırsa hemen öteki kefeden de eksiliyor. Üzülmekten vazgeçtiğimiz anda mutluluktan da geçiyoruz aslında. - ler + ları götürüyor matematikteki gibi.
Ve 0 larla kalakalıyoruz.
Boş.

Ne zaman gözlerimden yaş gelmeyeceğine dair söz versem kendime, bütün gülüşlerimin rengi soluyor. Yarım ağızla söylediğim neşeli cümleler sırıtıyor arka cebimde. Sebepsiz - kendim de bilmediğimden,belki kendime sormaya cesaret edemediğimden- iç çekişlere bırakıyor yerini nefeslerim.
Velhasıl kelam, kahkahalarımı da götürüyor beraberinde göz yaşlarım.
Nasıl ki yağmurda eriyen şeker taneleri gibi değilsek , camdan bir kalbimiz de yok aslında. Bu öğretilmiş bir derin acı çekme mecburiyeti.
Kalp kırılır, tamir olur..Elbet yine kırılır,yine tamir olur.
Unutmak kendimize hatırlatmamaktan geçiyor aslında.
Söylemesi kolay, uygulaması zor matematik formülleri gibi.
Farkındayım.
Yeniyetme iyimserliğinden epey uzaktayım aslında.Sadece..
Çıkmaz sokakta tünel kazıyorum.

02.10.2012, 21:11 

ağustos

Bana o gün güzel sesinle söylediğin şarkının hangisi olduğunu hatırlamasam da diğer şarkıları hatırlıyorum.
Yolda, kuzenimden Çınar'a inerken söylediğin,çok sevdiğim ama bir türlü devamını hatırlayamadığım..
Ne güzeldin,hatırladıkça derin bir iç çekiyorum. Kırılacak bebekmişim gibi tutuşun,uzun uzun bakışın,
derdini anlatacak kelime arayışın..
Beraber yürüdüğümüz kaldırım taşlarının her biri şenlikte gibiydi sanki. Michael Jackson'ın Billie Jean
klibindeki gibi biz yürüdükçe ışıldıyorlardı sanki. Hava olması gerektiği kadar sıcak, Ay en güzel olduğu
 zamanki  kadar  büyüktü. Şehrin akşamdan kalmaymış gibi halsiz soluğu bile gülümsüyordu sanki.
Sanki yine rüyamda
kelebek
oluyordum.Sen de yemyeşil bir ağaç. Senin gidemeyeceğini bildiğimden değil, en güzelinin sen olduğunu
bildiğimden geliyordum sana. Kanatlarımda güneşten kopmuş çiğ taneleri, kuş tüyünden
daha narin ,sana uçuyordum. Biraz çocukça aceleci,belki sevilmekten şaşkın..

Sarı saçlı bel boyundaki çocuk haylazlığın illa ki gözlerine vuruyordu.Kaçamıyordun. Boncuk bakışların
sokağa çıkmak için sabırsızlanıyordu sanki elindeki salçalı ekmekle. 
Sen güzele bakmıyordun ,güzel bakıyordun.Baktığın şey güzel oluyordu. Üstü başı dökülen ne varsa senin
bakışın değince peri kızına dönüşüyordu.Dokunsam yıkılacak harabeler saraylara, küskün ağaçlar yemyeşil
ormanlara dönüyordu. Nadasa bıraktığım tüm topraklarım seninle yeşeriyor şimdi.. Asla'larımı evde bırakıp
belki'lerle suluyorum köklerini.

Ve kargalar için içimde duran korkuluk.. Kovdum yeşilliğimden. 
Serin gölgeliğime ancak kelebekler geliyor şimdi. Deli mavi kırlangıçlar, utangaç sinekkuşları bazen..
Bakarsın bir ağaç dikeriz, gölge verir zamanı gelince. Altında dinleniriz..
Ben sana masallar anlatırım, sen dizimde uyursun. Güneşte parlar yine kirpiklerinin ucu..
Mesela bulutlar da gelir sonra.En sevdiğinden..Turuncu..

ben ne zaman..

Ben ne zaman aşık olsam hikayeler yazmaya başlıyorum.Birden Ay'ın daha parlak olacağı tutuyor ve ..Ah yıldızlar..

Dokunsam parmak izim kalacakmışçasına büyüyor,yakınlaşıyor her şey.
Her hikayede senin bir yanını anlatıyorum.

Hem cümle aleme duyurasım , haykırasım geliyor..
Hem kendime saklayıp koruyasım..

Sonra ne mi oluyor?..
Ben bir hikaye yazıyorum..
Hikayede yalnızca kadın oluyor.
Yazının başından kalkıp tek kişilik kahvaltıma yöneliyorum.
O kadar.

3 Mart 2013 Pazar

birlikte şarkıları:I



Ben ne yazarsam yazayım herkes 'sen' okuyacak.

Gitmek







Bu gün ne istedim biliyo musun?
Her şeyi bırakıp onunla gitmek istedim.Kimsenin olmadığı bi yere gitmek. Sadece onu dinleyeyim bütün gün.Tek derdim o olsun.Ne başka ses duymak,ne başka birini görmek,ne başka yerde olmak istedim.O kadar sıkıldım ki bir an neredeyse bunu gerçekleştirmeyi düşündüm.

Hayat bir kere.

Ve ben şu an gittiğim yolun güzel bir yere gittiğini sanmıyorum.Öyle bir gün gelecek ki,onu da peşime takıp bir çılgınlık yapacağım.

Söz.

Hep bir an bekler gibiyim.Bir yol ayrımı.Kendimi ne bu şehre,ne bu insanlara ait hissetmiyorum.

Ya da şarkıları,filmleri fazla güzel yapıyorlar.Kim bilir..

 .İstediğim bu değil beklediğim hiç değil.Hayal kurmaktan korkmadım hiç.Kimileri gerçek oldu,kimileri olmadı.Ama elindekiyle mutlu olma kotamı doldurmuş bulunuyorum sanırım.Evet,varlığından mutlu olduğun pek çok şeyim var.Sahip olduğum için kendimi şanslı saydığım..
Doyumsuz değilim de..Neden olmasın?

Aslında alışmaya fazla meyilli olduğum bile söylenebilir.Şikayet etmektense kabullenmek daha cazip gelir.Ama bu işte bir ..nasıl desem..Yapmak istediğim iş ve yer bu değil.Ve değiştirmeye yeltenecek kadar cesurum.

İstanbul'a son gidişimde bir şey fark ettim.Aslında ezbere bildiğim ama öyle olduğunu fark etmediğim yüzlerce şeyden biriydi. Bir reklam sloganı olarak karşıma çıkmış ve ilk gördüğümde de dikkatimi çekmişti.
Bir yeri gitmeden de görebiliyor ve duyabiliyorduk belki. Ama kokusunu alamıyorduk!
Sahaf gibi kokmuyordu kitap resimleri, boyası akmazdı yağmur fotoğraflarının ve toprak kokusu..Gitmek lazımdı.Kaçarcasına olmasa bile, mülteci kılığına girmesek bile..

Kefen cebimden en güzel dün doğumları,güzel çocuk bakışları,beraber tuttuğumuz balık heyecanları,onunla uçurduğumuz uçurtmalar, en güzel şarkılar,bir avuç taze nohut,bir kase mantar çorbası, o filmin o yeri, huzurlu uykular, yaz heyecanı ve daha beraber güldüğümüz ne varsa o çıkacak.
Tanrı'ya hediye.

O yüzden..onunla gitmem lazım.Biraz zamanı var ama,mutfak balkonu bile arkamdan su dökecek.Eminim.
Buraya yazıyorum.