19 Eylül 2013 Perşembe

zor günler.




Zor günler.

Her şeyi masal tadında anlatabilirim. Ayakkabımın tekini merdivenlerde unutabilirim, kurşun bir askerle müzik kutusundaki balerin olabiliriz seninle. Ama sabah uyandığında yanında olmayışımı açıklayamam o zaman, acımasızlık olur. Seni hiçbir şeye inandırmaya ihtiyacım yok, biliyorsun. Ama geleceği görmek için falcı olması gerekmez insanın bazen.

Gelecekte de böyle huysuz günlerimiz olacak. Uyanırım, iyi uyuyamamışımdır. Saat çalmamıştır ve çoktan geç kalmışımdır. Sabah sular kesiktir ve bir türlü saçlarım şekle girmiyordur. Gömleğime ruj bulaşır ve çorabım da kaçarsa benden neşeli olmamı bekleyemezsin.

Sabah uyanırsın, ütülü tek gömleğine kahve dökülür, yeni çoraplarınla ıslak banyo taşlarına basarsın, anahtarlarını bulamazsın, cüzdanını evde unutursun ve aksi gibi telefonunun şarjı bitmek üzeredir.

Saat sabahın yedisidir. Kimse senden neşeli olmanı beklemez.
Şehrin geri kalanı güzel rüyalar eşliğinde tatlı tatlı uyurken sen söylene söylene evden çıkmakla meşgulsündür.

Zor bir gün başlar.

‘Bu gün bir bitse’ diye düşündüğün gün yine bir ton aksilikle geçebilir.
Ama yine de eve döndüğünde, evin kendine has kokusunu duyduğunda, bir ‘oh!’ çekebilmelisin. Artık ne yetişmen gereken bir yer, ne yapılması gereken bir şey vardır. Bu ne demek hayatta?

Zamanın durması demek.


Özgürlük, tadını çıkarmak, huzurlu olmak, iyi hissetmek demek. Seninle saatler süren bir yemek de yiyebiliriz. Apar topar yemek söyleyip bütün gece film de izleyebiliriz. Balkonda çay içebilir, kitap okuyabiliriz. Eğer cumaysa kafayı bulup aptalca şeylere saatlerce gülebiliriz. Bütün gece sevişebiliriz.

Böylece ertesi gün kusursuz başlar. Bu sefer çalmayı unutan aptal saat çalar. Güzel uyuduğum için seni de tatlı tatlı uyandırırım. Pencereleri kocaman açar, temiz havayı içeri alırım. Vaktimiz olursa tekrar sevişir, beraber duş alırız. Sakin sakin kahvaltımızı yapar, aksilikler olmadan giyinir, tam vaktinde evden çıkarız.

O gün her şey kusursuz geçebilir. Arkadaşların ayakkabılarına iltifat edebilir, biri gidemeyeceği için maç biletlerini sana verebilir, borç verdiğin arkadaşın bin bir teşekkürle ödemeni yapabilir, bankada hiç sıra olmaz ve o gün mantı yapmış olabilirim!

Gördün mü, ertesi gün ne kadar güzel geçti. Sana diyeceğim o ki; yanında olana dek geçen süreyi uzun bir gün gibi düşün. Bitmeyeceğini düşünüyorsun ama bitecek. Bittiğinde sana bunları hatırlatma gafletinde bulunmam. Bu zamanlar geçtiğinde, neleri geride bıraktığımızı ikimiz de biliyor olacağız.

Çok daha sıkıntılı zamanlar olacak. Birlikteyken her şey yolunda gitmeyebilir. Hayatın kontrol edemediğimiz kısımları olmadık şeylere burnunu sokabilir. Ama sokakta dahi yatıyor olsam, ilk görmek istediğim insan sen olacaksın. Bundan eminim. Karnımın doyduğunu ancak senin de doyduğunu bildiğim zaman hissedebilirim. Yatakta dönüp durduğun geceler mışıl mışıl uyuyan biri olmayacak yanında. Saatin gecenin kaçı olduğu ya da sabah kaçta kalkacağım saçma birer ayrıntı olacak.
Kalkıp, sana sıkıca sarılıp, seni dinleyip, saçlarını okşarken seni uyutacak biri olacak. Senin ihtiyaç duyduğun hemen her şeyi karşılayabilmeyi umuyorum. Yerini tutamayacağım şeyler elbette olacaktır. Ama bu, günün sonunda benimle uyuyacağın gerçeğini değiştirmeyecek.

Kulağa masal gibi değil de müzik gibi geliyor böyle düşününce. Bitecek korkusundan ziyade, tadını çıkarmaya uygun yani.

Yine de cadılar elma dağıtabilir, kurtlar babaanne kılığında dolaşabilir, denizkızlarının peşinde kötü büyücüler olabilir… Ama yüz yıldır uyuyor da olsam, kurbağaya da dönüşmüş olsan uyandığımda aklıma düşen ilk şey sen olacaksın.

Badem’in.

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Eski

Çalıyor: Gün Usulca-E.G.
Ayarlar: mevcut şarkı tekrarlanıyor.
O şarkının o yeri: 1:45

Daha iyi bir kulaklık alıp şarkıma kaldığım yerden devam ediyorum. Her şeyin hakkını vermek lazım. Birden çok sıcak geliyor, camı kapattığımı fark ediyorum.İstemeye istemeye kalkıp açıyorum.
Akvaryumun temizlenmesi lazım.Akvaryum dediğim de üç geveze balık.Biri Orhan,biri Melih.Oktay öteki.

Kitaplığımdan sarkan ahşap,uçuşkan martıya takılıyor gözüm.Geçen gittiğimde İzmir'den almıştım.Dükkanın sahibi yemeğe gitmiş.Yaklaşık bir saat onun gelmesini beklemiştik.Bu arada devlet dairesi çayının saat üç civarındaki tadında çaylarımız geldi beklediğimiz yerde.Birkaç kez dükkana girip çıktım.'Sen ne yapıyorsun?' diyen olmadı. Oldukça değerli şeylerin olduğu dükkanı soysam kimsenin ses çıkaracağı yoktu.Ama tütsü kokuyordu dükkan zaten.Soyulmazdı ki. Çok güzel şeyler vardı çünkü.Öyle yerler kötü insanlar gelmezdi.

Dükkan sahibi de çok nazikti zaten.Ben söylemiştim.Böyler yerlerde güzel insanlar olurdu.

Özlediğim çok şey var.

Bir yerin müdavimi olmayı çok özledim.Güzel insanlarla karşılaşmayı,tanıdık yüzleri,Yadigar'ı, Suat abi ve garip çalışanlarını, şişman ama gotik Ece'yi, falları çıkan Kurban Abi'yi, artık orada olmayan Nimet Abla'yı,çam kokan bodrum katta ödev yapmayı..

Ama zaten Suat Abi ile Nimet Abla boşandılar.Yadigar kaçtı, Ece mezun olmuştur.Kurban Abi kim bilir nerededir.Bodrum kat depoya dönüştü.

O zamanlar benim badi parmağıma kuşlar konuyordu daha.Çalıkuşu'nu heyecanla okuyor,hemen her konsere gidiyor,sınavlara bir ders önce çalışıyordum.Okul geceleri vardı o zamanlar,ve her yıl sonunda baloya giderdik.Ve her mesaj için 2 kontör feda ediyorduk.Kenan Doğulu'nun 'Aklım Karıştı' klibi erotikti daha.Benimse yemyeşil ayakkabılarım vardı.İnatla her şeyin altına onu giyiyordum.Kotun altına,eteğin altına,okula..Kırmızının altına,morun altına..

Aslında hiçbir şey iyiye gitmiyor.İzlerini silemeyeceğim yaralar açılıyor aslında tam da o zamanlar. Yeşil ayakkabılarım rahat ama artık küçük geliyorlar.Muhabbet kuşlarım birer birer kaçıyorlar.O yaz boynumda kalıcı bir iz kaldı.Ne zaman unutsam bazı şeyleri, kanmaya başlasam bakışlarına insanların..Elim boynuma gider.

O zamanlar evimiz küçücük.Şimdikinden bir oda daha eksik ve babamın eşya merakından dolayı tıkış tıkış.Eşyalar nöbetleşe kullanılıyor,o derece.Ama güzel işte.Koridordaki garip renkli ama annemin ısrarla'gül kurusu' deyip durduğu halı,yatağımın açılınca kapatamadığım çekmecesi, kocaman kitaplığım ve yatağım güzel işte.Güzel.

Yine görüyor pencerem Ay'ı. Ama öyle değil işte.
Sürekli odamın şeklini değiştiriyorum.Bir buçuk sene oluyor neredeyse,bir türlü tam olarak yerleşemedim. Döndürüyorum olmuyor,taşıyorum olmuyor.

Burada kötü bir başlangıç yaptık sanırım.Çünkü üniversiteye başladığım ay aldığım parfümün kokusundan şimdilerde tiksiniyorum.Yeşile tahammülüm yok. Rüyalarım hiç kendi evimde geçmiyor.Kendimi buraya ait hissetmiyorum.Sevmiyorum ben burayı.

İçim sıkılıyor.










22 Ağustos 2013 Perşembe

rüya

Bazen benim de herkes gibi yalnızca rüya olduğuna üzüldüğüm rüyalarım olur.Devam etmesi umuduyla tekrar uyumaya çalıştığım,beynimin anılar kısmına dahil etmeye heveslendiğim sahneler..
Ama şu an tek yapabileceğim, rüya görmüyor olmak için dua etmek.O kadar güzelsin.




16 Ağustos 2013 Cuma

Signomi

Özlediğim bütün çocukluk kokularına mektup yolluyor bu şarkı.
Nefret etmiş bile olsak zamanında,alışılmışlık hep iyi hatırlatıyor kendini.


13 Temmuz 2013 Cumartesi

diiymi diiymi



En çok korktuğumuz şeyleri kabullenebilmek için mi onları hayallere dönüştürürüz? Sımsıkı sarılır , geceleri onlarla uyuruz?  Herkese onlardan yumuşak şekerlemeymişler gibi hevesle bahsederiz? Bilmiyorum.

Gerçekleşebilme ihtimalleri bile katlanılabilir olmaktan çok uzak olan şeylerin peşinde koşarız?

Neden?

Bir kadın ve bir erkek ne zaman gerçekten beraber sayılırlar?  Bizi mutlu edecek şeyleri biz mi seçeriz?

Kurt Cobain ölmeseydi bu kadar çok hayranı olur muydu? 
Yataktan nasıl güçlü kalkılır? 

Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi?

İşte böyle bir kafadayım.







2 Nisan 2013 Salı

kurabiyeler

Cıvık hamur kıvamındaydı her şey. Ne ellerinizi içinden çıkarıp un ekleyebilirsiniz, ne de kurabiyelerinizi tepsiye dizebilirsiniz.Birinin gelip un eklemesine ihtiyaç duyarsınız bazen.Bu sefer bunu beklemedim.

Hamuru boşverip ellerimi yıkadım.
Gidip pastaneden bir kutu kurabiye alıp afiyetle yedim.
Kurabiye yemenin tek yolunun kurabiye yapmak olmadığını anladığım zaman, düşünmenin de karar vermek için tek yol olmadığını anladım. Battığım yerden toparlanıp çiçeklerimi suladım. Kışa inat en güzel renklerini gösterdiler.
Morun en moru, pembenin en pembesiyle karıştım .Hayata alıştım..