Zor günler.
Her şeyi masal tadında anlatabilirim. Ayakkabımın tekini merdivenlerde
unutabilirim, kurşun bir askerle müzik kutusundaki balerin olabiliriz seninle. Ama
sabah uyandığında yanında olmayışımı açıklayamam o zaman, acımasızlık olur. Seni
hiçbir şeye inandırmaya ihtiyacım yok, biliyorsun. Ama geleceği görmek için
falcı olması gerekmez insanın bazen.
Gelecekte de böyle huysuz günlerimiz olacak. Uyanırım, iyi
uyuyamamışımdır. Saat çalmamıştır ve çoktan geç kalmışımdır. Sabah sular
kesiktir ve bir türlü saçlarım şekle girmiyordur. Gömleğime ruj bulaşır ve
çorabım da kaçarsa benden neşeli olmamı bekleyemezsin.
Sabah uyanırsın, ütülü tek gömleğine kahve dökülür, yeni
çoraplarınla ıslak banyo taşlarına basarsın, anahtarlarını bulamazsın,
cüzdanını evde unutursun ve aksi gibi telefonunun şarjı bitmek üzeredir.
Saat sabahın yedisidir. Kimse senden neşeli olmanı beklemez.
Şehrin geri kalanı güzel rüyalar eşliğinde tatlı tatlı
uyurken sen söylene söylene evden çıkmakla meşgulsündür.
Zor bir gün başlar.
‘Bu gün bir bitse’ diye düşündüğün gün yine bir ton
aksilikle geçebilir.
Ama yine de eve döndüğünde, evin kendine has kokusunu
duyduğunda, bir ‘oh!’ çekebilmelisin. Artık ne yetişmen gereken bir yer, ne
yapılması gereken bir şey vardır. Bu ne demek hayatta?
Zamanın durması demek.
Özgürlük, tadını çıkarmak, huzurlu olmak, iyi hissetmek
demek. Seninle saatler süren bir yemek de yiyebiliriz. Apar topar yemek
söyleyip bütün gece film de izleyebiliriz. Balkonda çay içebilir, kitap
okuyabiliriz. Eğer cumaysa kafayı bulup aptalca şeylere saatlerce gülebiliriz. Bütün
gece sevişebiliriz.
Böylece ertesi gün kusursuz başlar. Bu sefer çalmayı unutan
aptal saat çalar. Güzel uyuduğum için seni de tatlı tatlı uyandırırım. Pencereleri
kocaman açar, temiz havayı içeri alırım. Vaktimiz olursa tekrar sevişir, beraber
duş alırız. Sakin sakin kahvaltımızı yapar, aksilikler olmadan giyinir, tam
vaktinde evden çıkarız.
O gün her şey kusursuz geçebilir. Arkadaşların
ayakkabılarına iltifat edebilir, biri gidemeyeceği için maç biletlerini sana
verebilir, borç verdiğin arkadaşın bin bir teşekkürle ödemeni yapabilir,
bankada hiç sıra olmaz ve o gün mantı yapmış olabilirim!
Gördün mü, ertesi gün ne kadar güzel geçti. Sana diyeceğim o
ki; yanında olana dek geçen süreyi uzun bir gün gibi düşün. Bitmeyeceğini
düşünüyorsun ama bitecek. Bittiğinde sana bunları hatırlatma gafletinde
bulunmam. Bu zamanlar geçtiğinde, neleri geride bıraktığımızı ikimiz de biliyor
olacağız.
Çok daha sıkıntılı zamanlar olacak. Birlikteyken her şey
yolunda gitmeyebilir. Hayatın kontrol edemediğimiz kısımları olmadık şeylere
burnunu sokabilir. Ama sokakta dahi yatıyor olsam, ilk görmek istediğim insan
sen olacaksın. Bundan eminim. Karnımın doyduğunu ancak senin de doyduğunu
bildiğim zaman hissedebilirim. Yatakta dönüp durduğun geceler mışıl mışıl
uyuyan biri olmayacak yanında. Saatin gecenin kaçı olduğu ya da sabah kaçta
kalkacağım saçma birer ayrıntı olacak.
Kalkıp, sana sıkıca sarılıp, seni dinleyip, saçlarını
okşarken seni uyutacak biri olacak. Senin ihtiyaç duyduğun hemen her şeyi
karşılayabilmeyi umuyorum. Yerini tutamayacağım şeyler elbette olacaktır. Ama
bu, günün sonunda benimle uyuyacağın gerçeğini değiştirmeyecek.
Kulağa masal gibi değil de müzik gibi geliyor böyle
düşününce. Bitecek korkusundan ziyade, tadını çıkarmaya uygun yani.
Yine de cadılar elma dağıtabilir, kurtlar babaanne kılığında
dolaşabilir, denizkızlarının peşinde kötü büyücüler olabilir… Ama yüz yıldır
uyuyor da olsam, kurbağaya da dönüşmüş olsan uyandığımda aklıma düşen ilk şey
sen olacaksın.
Badem’in.